28 Şubat 2016 Pazar

Yaşamak Şakaya Gelmez...



   Bütün olumsuzluklara inat mutlu olabilmeli insan...umutlu olabilmeli...
Sebep aramadan.. Sonuç çıkarmadan.
   Mavinin en güzel tonu, gökkuşağının en canlı rengi olmalı yeri geldiğinde...
   Ne bileyim işte, içten yanmalı olmalı insan bazen...sevgide de mutlulukta da huzurda da...
   Hele ki simdinin dünyasında...herşeyin hemen elde edildiği, dokunmatik ilişkilerin revaçta olduğu dünyada... Ruhumuza dokunan duyguların mumla arandığı dünyada...
   Sabah uyanmak en büyük mutluluk olmalı mesela, nefes alıyor olmak,havayı hissediyor olabilmek..hele ki hayatın farkında olabilmek...
   Yahu bizi Yaradan en güzel şekilde yaratmış zaten...Bize düşen bunun farkında olabilmek, kendimizde kainati keşfedebilmek değil mi?
  İnsan, kainatın minimize edilmiş en güzel çekirdeği hükmünde değil mi zaten?Madem ki biz bu derece kıymete haiz bir canlıyız, neden kendimizi hiçliğe, umutsuzluğa mahkum edelim, neden?
Hiçlik, zifiri karanlıkta yapayalnız kalmak ise, biz insanoğlunun hiç olabilmesi imkânsız...
Çünkü biz varız ve varlığımız kainat seremonisinin olmazsa olmazı.
Müzikse kainat eğer, insandır notası; şarkı ise kâinat, insandır bestesi ...
Ve en önemlisi, yaşam bir mucize ise, o mucizenin sihirli kelimesidir insan...
   Yaşam için, hayat için, dünya için kısacası kainatın için insan ne ise; insan için de umut aynı şey değil mi?
Umudu çıkardığımızda, ne kalır ki bizden geriye? Yarın yok, hayal yok, heyecan yok...şiirler, şarkılar yok daha ne olsun?
   Sıfırla çarpılan tüm sayıların yokluğa düşmesi gibi, yokluğa düşüyoruz umutsuzlukla çarpılınca...
   Elde kalan yok geriye, ancak bölünmüş bir biz kalıyoruz işte...
Yarımız umutsuz, yarımız da her daim mutsuz.
    Yaşam bir Metametik'se eğer; iyiliği, güzeli, güzelliği, sevgiyi ve de en önemlisi insanlığı hep toplamak lazım, hiç çıkarmadan... Bölmek lazım; acıyı, hüznü, mutsuzluğu...
Çıkarmak lazım; umutsuzluğu, düşmanlığı, kini....
Yok eğer bir sanatsa yaşamak;
o zaman Nazım Hikmet gibi:

" Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin,beyaz gömleğinle bir laboratuvarda                                     insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin                                       yaşamak olduğunu bildiğin halde."
deyip bütün işin gücün yaşamak olacak... vesselâm...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder